Betsy Davis Amerika Birleşik Devletleri’nde California’da yaşayan ressam ve aynı zamanda performans sanatçısı bir kadın.
2013 yılında aniden hastalanıyor ve yapılan incelemeler sonucunda ölümcül bir hastalık olan ALS teşhisi konuyor.
ALS, motor nöron hastalığı denilen, omurilik sinir hücrelerini etkileyen ve tedavisi olmayan bir hastalık. ALS hastalarının ortalama ömrü 3-5 yıl olarak biliniyor. Hatırlarsanız insanların, bu konuya dikkat çekmek için kafalarından aşağı buz dolu kovaları boşalttıkları ve diğer insanları da bu “meydan okuma”ya davet ettikleri hastalık.
Betsy bu hastalıkla savaşıyor, elinden gelen her şeyi yapıyor ama durum gitgide kötüye gidiyor. Hastalığa yakalanmasının 3. yılında ve henüz 41 yaşındayken vücudundaki neredeyse tüm kasların kontrolünü kaybetmeye başlıyor. Yutkunma zorluğu nedeniyle doktorlar mideden boruyla beslenme prosesini uygulamaya karar veriyorlar. Betsy hastalıkla mücadele edemez, acılarına dayanamaz hale geliyor ve kararını veriyor. Artık gitmenin zamanı gelmiştir.
California eyaletinde o tarihlerde henüz 1 ay önce yasallaşan, iğne ile ötenazinin ilk kullanıcısı oluyor. Ancak bundan önce yapması gereken bir şey daha var, arkadaşlarına veda etmek. Bu onun arkadaşlarına sergilemek istediği “son performans.”
Betsy tüm sevdiklerini son bir kez görebilmek için bir veda partisi düzenliyor. Arkadaşlarını davet etmek için yazdığı e-postada;
“Bu parti daha önce katıldığınız hiçbir partiye benzemeyecek, çünkü duygusal anlamda çok güçlü olmanız gerekecek” diyordu.
Dostlarından tek beklentisi ise göz yaşının olmadığı, neşeli bir veda.
Son saatlerini arkadaşları ve ailesiyle en güzel şekilde geçiriyor. Özel günler için aldığı kimonosunu giyiyor, onun en sevdiği pizzacıdan gelen pizzalar yeniyor ve onun en sevdiği filmler seyrediliyor.
Bir kadın arkadaşı çello çalıyor, bir diğeri armonika. Fıkra anlatanlar, dans edenler, şiir okuyanlar ve bolca sohbet var partide.
Genel atmosfer Betsy’nin istediği gibi neşe dolu, ama derinlere gizlenmiş bir hüzün kol geziyor. Sanki ölüm değil yaşam kutsanıyormuşçasına gönül birliği etmiş bu topluluk Betsy’e veda ediyor.
Akşamüstü doktor ve hemşire gözetiminde ölümcül dozda ilaç alıyor ve California’da ötanazi hakkını kullanan ilk kişi olarak hayata gözlerini yumuyor bu cesur ve kararlı kadın.
Bu haberi okuyunca, hele hele Betsy’nin fotoğraflarını ve gülen gözlerini görünce gerçekten ürperdim. Önce “Bu yanlış bir karar. Ne olursa olsun HAYAT yaşamaya değer.” diye düşünsem de Betsy’nin cesur bakışları, onun bu kararı hiç de kolay vermediğini, bu konuyu çok uzun süre düşündüğünü ve sonunda bu noktaya geldiğini anlatıyordu. Gitmesi gerektiğine yürekten inanmıştı.
Gerçekten de bazen gitmek gerekir. Bir şehirden, bir ülkeden bir işten ya da yürümeyen bir ilişkiden gitmek gerekir.
Ne zaman gitmek gerektiğini en iyi bunu yaşayan kişi bilir. Gitmek her durumda cesaret gerektirir ama bir ilişkiden gitmek ayrı bir cesaret gerektirir.
Kolay değildir gitmek. Her şeyi geride bırakıp, tüm dokunuşları, tüm kokuları, tüm eşyaları, tüm belgeleri orada öylece bırakıp gidebilmek kolay değildir.
O kadar çok insan var ki, aynı evlerde yaşayan, aynı masalarda yemek yiyen, aynı kanepede oturup birlikte televizyon seyreden ama iki yabancı haline gelmiş ve sadece alışkanlıkları yüzünden bir arada olmaya devam eden ve her türlü boyunduruğa razı olan.
İşte sırf bu yüzdendir ki gidenleri anlamak gerekir. Gitmek bir eylemdir, gitmek bir karardır, gitmek bir şiiri yarım bırakabilmek, gitmek gemileri yakabilmek ve bazen dönüşü olmayan bir yolculuktur.
Bazen “Toprak eğer uğrunda ölen varsa vatandır” deriz ve ölüme gideriz.
Bazen memleket aşkıyla yanarken ve şiirler yazarken vatana dair, başka ülkenin topraklarında kucaklarız ölümü aynı Nazım Hikmet gibi.
Bazen delice bir tutkuyla bağlıyken bile elveda deriz yaşama.
Bazen de çok bireysel ve insani bir karardır gitmek. Aynı Betsy Davis’in yaptığı gibi. “Mademki gitme kararını verdim bu Dünya’dan, bari veda koşullarını ben belirleyeyim” demiş ve cesaretle, güler yüzle, sakince gitmiş bu Dünya’dan.
Bazen çok severken gideriz, gitmek gerektiği için. Bazen sevmeyiz ama kalırız, gitmeyi beceremediğimiz için.
Oysaki tek pusula kalbimizin sesini dinlemek ve doğrularımızın peşinden gitmektir.
Aynı Can Yücel’in söylediği gibi;
Gitmek gerekir bazen, fazla yormadan, daha çok bıktırmadan…
Eğer vaktiyse, ardına bile dönüp bakmadan.
Melda Özer / mozer@dwturkiye.com / @mozer2401